9 Ekim 2017 Pazartesi

ÇOCUKLUĞUMUN BAYRAMLARINDAN ÇOCUĞUMUN BAYRAMLARINA




          
         ÇOCUKLUĞUMUN BAYRAMLARINDAN ÇOCUĞUMUN BAYRAMLARINA…..









Bugün gene çok güzel bir bayram sabahına uyandık. Hava güzel,sakin bir gün şükretmemek olmaz. İster istemez insan çocukluğunda yaşadığı bayramları düşünüyor. Çocuk kalbi ile sabah daha kahvaltıdan önce giyinilen bayram kıyafetleri , bol bol akraba ve komşu ziyaretleri (tabii ki karşılıklı ),el öpmeler, harçlıklar, kocaman bayram sofraları , ağzımda hala tadı kalan bayram tatlıları… Günler öncesinden yapılan o tatlı telaşlı hazırlıklar, sanki hiç birşey yetişmeyecek gibi koşturmalar sonra derin bir nefes ile tüm ailenin işler bitti çok şükür diye yorgunluk atması…

Şimdi tekrar çocuk olsam tekrar o mavi elbisemi giysem, elimi o kocaman şeker kasesinin dibine kadar daldırsam diyesim geliyor. Ne mutlu çocukken bayramların yaşamış olmak diyorum kendime, şimdinin değişen değerleri ile çelişmeden bu kültürü evlatlarımıza aktarabilmek bugünün önceliği benim için. Bir de en önemli sebep bayramlarda her birimizin daha iyi bir birey, daha iyi bir anne-baba, daha iyi bir evlat, daha iyi bir varlık olabilmek adına kendimizle yüzleşmemiz şapkamızı önümüze koymamız adına düşünmemiz gereken zamanlar bence.

Bu arada   da  çocuklarımız büyüdüklerinde nasıl anlatacaklar bayramlarını çok merak ediyorum. Nasıl bizim şimdi çocukluğumuza dair anılarımız var ise onlar neler biriktirecekler merak etmeden duramıyorum.

Bayram tatilinin rehaveti içinde ben de anneciğimin yaptığı içi cevizli kalburastı mı yoksa üzeri fındıklı şekerpare mi favori tatlımdı düşünmek istiyorum. Keşke demek sonrasında da iyi ki demek adına…


Hayırlı ve mutlu bayramlar diliyorum hepimize….

YAZ RESTORANLARI

                                                         YAZ  RESTORANLARI 







Yaz sezonu başladııııı… Hadi bakalım başlasın sokak muhabbetleri, akşam rakıları, kavun beyaz peynir ikilisi… herşey çok güzel hoş bir hava veriyor da yurdumun meşhur beldelerinin yılda 3-4 ay iyi iş yapan restoranlarının durumu nedir allahaşkına… Dünden beri düşünüyorum. Genel olarak turizmde de restoran sektöründe de bir özensizlik hakim. Ben İstanbul’da çok seçiciyim belli sevdiğim yerler vardır onun dışında riske girmiyorum. Ama tatilde hem daha rahat bir havadayız hem yeni yerler keşfetme merakı var. Değişik yerlere gitmek yerel lezzeteleri tatmak her zaman merakım oluyor.  İşte bu zamanlar bir de bayram yoğunluğuna denk geldi mi gelsin yeni maceralar….

Sıkışık masalar, öyle ki her geçen size yerinizden ediyor ya da üstünüze gelerek servis yapılıyor, ne yazık ki sezon için orada görev yapan bir ekip ki hangi yemekte ne var nasıl yapılıyor zerre kadar bilmeyenleri de var. Tuvaletleri konuşmak dahi ,istemiyorum. Koca bir kış geçiyor iple çekiliyor bayram tatilleri ama hazırlıklar eksik tuvalete bir gidiyorsunuz duvarda koca bir delik, eksik malzemeler vs. Daha bir dolu detay yazabilirim ama kafanızı şişirmek istemiyorum. Sonuçta ödenen hesap da  İstanbul fiyatını aratmıyor. Adı da Bodrum’da Çeşme’de yemek yemek oluyor. İşte bu noktada gerçekten sorgulayıcı oluyorsunuz.

Tam ben bunları düşünürken yazarken hislerime tercüman olarak Vedat Milor da köşesinde benzer düşüncelerini çok güzel  yazmıştı. Gerçekten saygı duyarak ve hak vererek okudum.

Halbuki işletme sahipleri sadakati göz önüne alıp her yıl aynı standartta aynı lezzette buluştursalar müşterilerini müdavimleri onları fazlasıyla ayakta tutacaktır inanıyorum.


Huzurlu mutlu tatiller dilerim…

2 Ekim 2017 Pazartesi

BİR DİZİ FİLMİN HİSSETTİRDİKLERİ

      

                                BİR DİZİ FİLMDEN AKLIMDA KALANLAR 







İşte aslında hepimizin zamanında kafasına takılan bir soru , aile kurup çocuk sahibi olmak mı, iş yaşamının keskin virajlarında manevra yapmak mı?


Geçmişte çok severek izlediğim bir dizi filmde ; uzmanlık eğitimi alan bir grup doktorun hayatlarından kesitler var. (Tabii ki Grey's Anatomy:)))

Üst üste nöbetler, günler gecelere karışıyor , zaten ruhsal olarak sürekli yaşam ve ölümü sorguladıkları bir ortamdalar. Üstelik gençler ama idealistler sadece çalışıp eve gidip uyuyorlar ertesi sabah tekrar aynı tempo başlıyor. Sosyal hayat yok denecek kadar az, aile ilişkisi deseniz o da aynı. Dolayısıyla yaşam sadece ders çalışmak ve hastanede görev yapmak onlar için. Ve bu koşturmada anne veya baba olabilmenin sorgulandığı bir alana geçiliyor. Yaş henüz genç ama bilmiyorlar ki o gençlik kalmayacak, idealist bir iş yaşamı sonunda kendini yanlız yaşamların olduğu, bayramda yılbaşında kimsesizler gibi tek başına geçirilen zamanlar yaşanacağının bir habercisi halbuki… İşte bu noktada başladım seçimleri , kendi yaşamımı etrafımdaki insanları düşünmeye tartmaya…Sonuçta herkes kendi adına karar alıyor kendi çizgisinde yürümeye niyet ediyor ama bir evlat doğup hayatınıza girince o seçim kişiye özel olmaktan çıkıyor ve kocaman bir sorumluluk paketiyle kucağınıza konuyor. Sorumluluk sahibi her anne baba için durum aynı. Ama ben istediğim gibi yaşayayım çocuğuma bir dadı tutarım büyür gider denildiğinde ise işler çığırından çıkıyor. Sorunlu bir çocukluğun nelere mal olduğunu bu yaşıma kadar  bir çok kez gözlemleme fırsatım oldu. Hepimizin yaraları var geçmişle ilgili. Kabul edelim ya da etmeyelim, hatırlayalım ya da hatırlamayalım. Değer mi şimdi diye düşündüğümde sorular, keşkeler, bir yığın hesaplaşamalar kafamda çarpışıyor. Annelere iş çok düşüyor bundan %1000 eminim. Ama nice babalar var ki annelere şapka çıkarır.Onların da hakkını vermek lazım.


İşte böyle oluyor bende bazen bir cümle bazen bir sahne alıp beni nerelere götürüyor bir dolanıp sağa sola bakıp geliyorum şimdiki gerçekliğime… Ama ne olursa olsun iyi ki anneliği yaşamışım, iyi ki evlat sevgisini tatmışım, iyi ki bu imtahanın içinden geçmişim. Hala da geçiyorumJ)))


Sevgilerimle…




YARI DOLU BARDAK



YARI DOLU BARDAK 7 Haz 17 







       Bazen bardağın sadece yarısını görürüz , onun varlığını biliriz elimiz gitmez ona dokunmaya bazen de sadece tadına bakarız ve bir kenara iteriz. Onu neyle tamamlayacağımızı düşünmeyiz bile. O bizim için yarımdır ve hep öyle kalacaktır. Ve ne zaman ki onu beslemeye çoğaltmaya karar veririz işte o zaman asıl soru bizi karşılar. Ne ile dolduracağız kalanını? Tutku, gurur, öfke, sevgi, minnettarlık, huzur, şevk, kızgınlık, aşk, aidiyet??? Acaba hangi histen vereceğiz bu bardağa ve maya olacak hayatımız için çoğalıp bir bardağa tamamalanacak? 


 Belki sadece kendi için belki de çevredeki bir çok insan için ilham olmaya…
 Bugün bunları düşünüyorum kendi yaşamım için, kelimeler hisler birçok yerden gelip yakalayabiliyor beni. Bazen bir müzik, bazen izlediğim videolarda 1-2 cümle hiç belli olmuyor. Anlık birşey ve bazen de tüm günümü hatta  günlerimi meşgul edebiliyor. Bugün ne yemek pişireceğim sorusu bile buna sebep olabilir aslındaJ))

Hayatımızda bir çok an birçok şey değişiyor çünkü biz değişiyoruz. Peki değişimle gelen yeni BEN’e hazır mıyız? Şimdiki bardak bizim susuzluğumuzu giderecek mi? Yoksa başka bardak veya bardaklar gerekecek mi yeni gerçeğimize ulaşmaya? 

Şimdi ben akşama ne pişireceğimi düşünüyorum sonrasında da bu soruların cevaplarını…


Sevgilerimle….