26 Ocak 2014 Pazar

BDEMLER KÖYÜ&SIĞACIK

Havanın yağmurlu puslu olmasına aldırmadan mini bir gezi fırsatı yarattık kendimize. Önce Bademler Köyü...








Otobandan çıkınca co kısa bir mesafe ile ulaşılıyor. Bugün pazarı kurulmuş. Anlatamam o yeşillikleri,değişik otları,sebzeleri...meyveler,turşular,reçeller...hersey el yapımı köylülerin evlerinde , bahçelerinde yetiştirilip el emegiyle tezgahlara geliyor. Mis gibi taptaze ekmekler o soğuk havada buram buram kokuyorlar. İnsanın hemen bir tereyağı sürüp yiyesi geliyor. Hepsi seker gibi insanlar,güleryüzlü,samimi,rahat...sohbet ediyorlar,konuşuyorlar,açıklar,bir seyin tarifini vs sorduğunuzda hemen yardımcı oluyorlar gözlerinin ici gülüyor.

Ekmekleri çok başarılı uzun süre tazeliğini koruyor. Ayrıca içlerinde yumurta ile pişirilen özel ekmekleri var adı:GODALAK. Çok ilginç ve lezzetli...





 Hemen yarım saat alışveriş yaptık sonra kahve molası. Bize ödün ateşinde ağır ağır pişen mis gibi kahve ve kaburbasti ikram ettiler.


 Çok lezzetliydi. Sonra 15 dakikalık yolculukla Siğacik bizi karşıladı. Hava yağmurlu olduğu icin kalabalık yoktu fakat muazzam bir pazar yeriydi. Önce İnci Hanim'in yerinde mantı & gözleme molası yaptık. Maalesef bahcelerindeki limon ağacı kurumuş halbuki gecen yıl oturduğumuz yerden limon toplanmıştık. Üzüldüm açıkcası. Sohbetimizi yaptık,güldük eğlendik. Pazar turu devam etti. Bol bol resim cektim . O tezgahların zenginliği,çeşitliliği harikaydi. Arada bilmediğim 1-2 ota bile rastladım. Ozellikle Nurhan Hanim'in tatli standinin onunden ayrilamadik . Resimleri yükleyeceğim bana hak vereceksiniz.






Çok keyifli bir gündü. Bize ürünlerini alma fırsatı sunan tüm üreticilere,satıcılara yürekten teşekkürler ...


Sonrasında pazardan aldığımız turunçlar özenle ayıklanıp tek tek kürdan ve ipliklerden geçirildi. Kaynatılıp harika reçellere dönüştüler...Benim için bir mutfağın olmazsa olmazı reçellerdir...Rengarenk, çeşit çeşit..Her evin penceresinin önünde dizilmeliler...






25 Ocak 2014 Cumartesi

İZMİRRRRRRRR........

Bugün İzmir seyahatimiz başladı. Aslan Ege çok güzel bir karne aldı ve biz ertesi gün İzmir icin yola koyulduk. İstanbul kapalı ve yagisliydi buraya bir geldik şahane bir gunes bize hosgeldiniz dedi. Havaalanında dışarıda valizlerimizle bekledik ve uzaktan annemin kullandığı , yanında da belirgin bicimde silueti ve şapkası ile gözüken babam... O sahne aklıma öyle bir kazınmış ki hiç unutmamacasina. Hemen eşyalar yerleşti hosgeldiniz vs ilk olarak 2 ayrı meyve paketi biri Ege'ye soyulmuş muz ve soyulup dilimlenmis elma. Digeri de bana tek yeşil elma. Servis mükemmel. İhtiyaca ve kisiye özel.....
Aslında en önemlisi cocukların mümkün olduğunca büyükanne ve büyükbabalarıyla olmaları,paylaşmaları. Bazı kültürlerde cocuklarin özellikle bu sekilde yetiştirildiğini okumuştum. Baktığınızda muazzam bir deneyim ve sonsuz bir özgürlük.... Benim böyle bir şansım olmadı maalesef başka bir sehirde yasamayı sectim. Ama olabilecek her zaman bıraraya gelmeleri gercekten dokunakli...
Şimdi şahane bir yağmur başladı camda damlaların sesi. Gözüm körfezin kopkoyu derinliginde,kulağımda müzik ve ben baba ocağından yazıyorum. Sanki ben eskisi gibi cocuğum , hiçbirşey değişmedi zaman geçmedi...Hala bu evde o deli kızın hayatı aynı yaslarda devam ediyor,annem hala çok güzel babam dalyan gibi uzun boylu ve ben cocuğum...yaramazlık pesinde ve korkusuz,umursamaz,hayal pesinde,özgür ve kuralsiz...14 yıl evvel gelinliğiyle bu evden çıkan kız da değilim, anne olmuş kocaman kadın da değilim. Cocuğum hala. İcimde hala canlı enerjisiyle o kadar Icten hissediyorum ki o kadar orada ki...Benim onu hissettiğimi biliyor eminim zaman zaman bana göz kirptigini da görüyorum. Dağılmış saclarını tarıyorum usul usul bir tek bana ses çıkarmadan izin veriyor. Tokalar takiyorum özenle , giydiriyorum rengarenk,bir de rugan pabuçlar ile...hersey o kadar gercek iste. O benim ben oyum. Ve hep böyle olacak...Seni seviyorum küçük güzel kız , şefkatler sarılıyorum sana,kalplerimiz üst üste gelene dek sarılıyorum sana. Saclarini oksuyorum,opuyorum,kokluyorum.Tüm yasam enerjilerimiz birleşiyor. Simdi,gecmis  ve gelecek aynı anda bir oluyoruz...ve özür diliyorum ondan. Onu unuttuğum,yok saydığım günlere ithafen.Onu sevmediğimi düşündüğüm ya da ne anlama geldigini bilmediğim zamanlar icin af diliyorum. Sen oyle degerlisin ki,bunu hic unutma diyorum defalarca ...bagira bagira,haykira haykira...Sen mukemmelsin ,isiksin,sevgisin ve hep oyle kalacaksin...bunu hickimse hicbirsey degistiremez...SÖZ....


18 Ocak 2014 Cumartesi

HAFTA SONU ÇILGINLIĞI

Her hafta sonu acaba ayağımı uzatıp dinlenebilecek miyim diye bir iç geçirmeye başlardı...yapılacaklar listesi,gelecekler-gidecekler,katılmak gereken dogum günleri,hediyeler,yok kuaföre gitmek lazım ayy işle ilgili su dosyalara bakmak lazımdı,öğlen yemek ne pişecek,bir de Migros alışverişi lazımdı.Simdi sokağa çıksam trafik de başladı . Aksam bilmem kimler ile suraya gitsek hadi bayanlar siz organize olun nereye gidilsin kacta cikilsin kim kiminle gitsin, evi ayarla cocuklar birarada kimde toplansinlar ne yemek yenilsin ayarlanmali??? Yoksa karı koca keyifle zaman geçirmek icin caddeye mı inseydik???? Keyif??? Zaman geçirmek???? Cadde???
Bu son kısma kadar geldigimde de tirlatiyorum galiba noktasında yorgunluktan pes ediyordum. İstanbul böyle bir sehir avuntulari ile devam  etti bunlar. 

Geçtiğimiz yıllarda 2 yıllık bir spritüel dönüşüm çalısmasına katıldım. Yılmadan da buna devam ettim. Yüzleşmem gereken ne ise karşıma alacağım diye cesur bir karar aldım. Bu calışmalardan birinde de niyetimize odaklanmadan ve neyi istediğimize dogru karar vermekten soz ettik. Önümüzde Bayram tatili vardı. Ben de dedim ki tatil,seyahat vs olmasın ben ayağımı uzatıp dinleneceğim. İstedim ama detay talep etmedim tabii ki. Tatilin 2. Gunü yatak odamın dolabından birşeyi almak icin çıktığım tabureden düştüm ve bitene dek ayağımı uzatıp yattimmm.  İnanamadım ama böyle oldu. Şimdi aklıma gelince kahkahalara gülüyorum. Naptim o günlerde bol bo film izledim , biriktirdigim dizileri izledim almam gereken dersleri aldım ve aslında gene keyif yaptım. Çünkü öfkeye girmedim. 

Hafta sonları da sadece 1 madde is yapıp eve geliyorum. Okuyorum yazıyorum çay kahve arkadas vs  takılıyorum. Görüyorum ki sade yasam, yapılacaklar listesinin azlığı hatta yokluğu beni daha mutlu ediyor. Telaş yok, acele yok...hersey olması gerektiği gibi...


Keyifli hafta sonları.......

12 Ocak 2014 Pazar

KAHKAHA

Yıllardır gülerim beni tanıyanlar bilirler.Gülmem gelince gülerim,iyi espriye gülerim,keyifli olunca gülerim,katılarak gülerim,gülerim de gülerim...
Beni tanımayanlar da hatta herhangi bir restoranda kafede kazara yan masalara düşenler de bana sinir olurlar, tip tip bakarlar hatta hesabı ödeyip cık cık layıp mekanı terk ederler. Eskiden böyle olunca üzülürdüm acaba rahatsız mı ettim diye. Artık tamiyle eminim, insanlar gülmeyi unuttukları gibi,andan keyif almayı unuttukları gibi aynı zamanda gülen insanları kimi zaman tiksinerek kimi zaman aşağılayarak yargılıyorlar.Halbuki ben o an keyifteysem sen de olabilirsin veya olmasan da saygıda durabilirsin değil mi?Neden yargılıyorsun?Belki benim senden kat kat daha acı dolu,amansız hastalıklarla boğuştuğum bir yaşamım var. Ve tek kendim olduğun anlarım güldüğüm, dostlarımla birarada olduğum zamanlar...Nereden bileceksin...Aslında sen de kendinde olsan çevrende olup bitenle bu kadar ilgilenip cık cıklamazsın değil mi?Çünkü aslında herkes kendiyle olmalı önce, kendi odağında kendi dünyasında ve kendi %100'ünde...Zaten ondan sonra başka bir şeye ihtiyacı yok insanın.Ben iyi miyim,ben sorumlululuklarımı biliyor muyum,yapmam gereken nedir,almam gereken ders nedir,bundan sonraki aşama nedir,görevim nedir,kime yardım etmeliyim,kimden af dilemeliyim,kendimi nasıl geliştirmeliyim,ben nasıl gerçek ben olurum,benim sınırlarım neler,nasıl İNSAN ve TAM olurum? Bitmiştir...Bundan gayri birşey var mıdır?
Şimdi herkesi kahkahaya davet ediyorum. 



Hahhhhaaaaaayyyyyttttttttt:))))))))) 

8 Ocak 2014 Çarşamba

YAŞANILASI BİR AN...



Bugün hızlı başlayan gayet normal gelişen bir gündü. Sabah bir iş görüşmesi yaparken bir arkadaşımdan mesaj geldi. Sitemizde bir komşumuzun ilkokulda okuyan tedavi gören çocuklarının vefat haberiydi gelen. Ben aileyi de çocuğu da tanımıyordum ama ne farkeder? Kalbimizden derin bir sızının olmasına engel olamadık.Ailenin 2. çocuğu, tüm çabalara ve ailenin tüm sevgisine rağmen o melek oldu gitti ve ardında bu sınavla yaşaması zorunlu bir aile bıraktı. Gerçekten çok acı bir deneyim Yaradan kimseyi böyle imtahan etmesin diyorum kalbimden.O evdeki acıyı , hasreti, kızgınlığı, hüsranı, yalnızlığı anlamam, tarif etmem imkansız.Enteresan biçimde olaylar çakışıyor aslında.Gene bir başka arkadaşımızın yeğeni, milli kayakçı Aslı'nın da melek oluşunu sene-i devriyesi önümüzdeki 1-2 gün içinde olacak. Olayların yan yana gelmesi acı bir deneyim üzerimde. Ve tüm gün eve gelip oğluma bir kez daha sıkıca kalplerimiz üst üste gelene dek sarılmayı düşledim. Sonra tabii ki günlük telaşlar,akşam yemeği hazırlıkları,okulda ne yaptın,günün nasıl geçti vs. konuşmaları. Eşimle yemek yerken mutfak camımızda Ege'nin yemek yerken hep yaptığı parmak izi bırakma olayı gözüme çarptı. Her zaman silinmesine rağmen o izler hep camdadır üstelik gündüz gözükmeyip akşam ortaya çıkarlar sürpriz şekilde. Ben de her akşam masada otururken yarın yardımcımıza söylemeyi unutmayayım diye kendime söz veririm. Bu akşam da aynı şey oldu izler gözüme iliştiğinde aynı söylemler aklımdan geçti ve o an bir şimşek çaktı kafamda.İyi ki o var iyi ki o izler var camımızda...O izlere her baktığımda sevgi ile gülümseme ile sonsuz bir şükran ile onu anacağım ve o izler hep orada olacak,olmalı...Hiç silinmeden veya niye silinmiyor diye kızmadan,öfkelenmeden...Allah'ın ve bizim yaratılışımızın sonsuz kaynağına teslim olarak...

Sevgiyle...