29 Mayıs 2014 Perşembe

ACI DOLU GÜNLER

Geçtiğimiz haftaları gerçekten çok acı günler olarak hatırlayacağım. Bir çok şeyi sorguladığım hayatın anlamını daha bir düşündüğüm günler olarak aklımda yer tutacaklar hep. Öncelikle Soma'daki kazada o kadar çok sayıda insanın ölüm haberini almak  beni ve tüm Türkiye'yi yasa boğdu. Acı içinde ve bir ümit diyerek geçirilen ilk 1-2 gün feciydi gerçekten. Ben o hafta 5 günlük bir eğitimdeydim ve erteletmem söz konusu olmayacağı için biraz da mecburiyetten devam ettim ama 2 gün ruh gibi dolaştım. İşin sosyolojik,insani,ekonomik boyunun yanı sıra spritüel anlamını da düşünüp yorumladığımda her birinin aslında ne kadar büyük bir görevle bu yaşama gelmiş olmalarını daha derin  hissetmiş oldum. Bu şekilde toplu olan ölümlerin gene yaşanılan topluma büyük mesajları vardır. Yeter ki biz anlamaya çalışalım ve isteyelim. Artık Türk Toplumu olarak BİRLİK inancımızı bir daha gözden geçirmeliyiz. Yoksa korkarım ki bu sınavlar başka şekillerle gözümüzün önünde bir bir yaşanacak ve yaşanmaya devam edecek.Tabii işin en trajik kısmı da ekmek parası için çalışırken hayatın sonlanması. O gün eğitime giderken metroya binmek için istasyona gittim. Beklerken farkettim tavanı hayli yüksek,aydınlık  bir alandaydım ama yerin bilmem kaç metre altındaydım. Ve gayet rahattım çünkü endişe edecek bir durum yoktu. Peki tam tersi olup dar,sıkışık,karanlık ve daha derinde olsam ve en önemlisi ciğerlerime doyasıya çekeceğim hava olmasa ne olurdu? Sadece düşünmek bile kalbimin atışlarının artmasına sebep oldu. Bir anlık bir histi ama beni kıskıvrak yakaladı bu korku. Varlığını hiç bilmesem ya da farketmemiş olsam da.... Sonrasında durakta indim ve caddeye çıkarken ilk baktığım yer mavi gökyüzü ve beyaz bulutlardı.Onları göremeden yıllarca çalışıp zamanı,  bir ömürü  geçirmek nasıl olurdu diye düşündüm. Bunu seçmediğim için ve buna mecbur olmadığım için de şükrettim içimden...

10 Mayıs 2014 Cumartesi

ANNEM...

Bu gece bir yetiştirmeliyim telaşı içindeyim nedense...Yarın olmadan gün pazar olmadan aklımdakileri yazıp rahat bir nefes alayım istedim. Tabii ki sıkıntılı veya zorlu birşey değil bu. Bunlar benim hislerim ama Facebook'a iki satır yazmak bile kendimi tutamadığım bir ağlama haline soktu beni. Nedendir bilemedim.Sanırım anne olduktan sonra  ve oğlum yetişkin olma yolunda adımlar attığında  hem evlat hem anne rolünde  olmamdan kaynaklanıyor. Annem bu süreçleri bundan 40 yıl kadar önce, imkansızlıkların olduğu bir yaşamda,yokluklarla mücadele ederek üstelik 3 kez yaşamış. Neler hissetti, içinde ne fırtınalar koptu,ne kadar ağladı,nelere şükretti nelere küfretti içinden bilemiyorum. Ama düşününce bilmek isterdim diyorum. Keşke bana bir deftere yazsaydı ben bu halimle sanki oymuşçasına okusaydım ağlaya ağlaya annemi annemden dinleseydim...Kendi çocukluğumu, babamın gençliğini,ablalarımı bir bir anlatsaydı bana. Nelere gülerdi nelere kızardı o günkü Gülen anlatsaydı keşke. Çünkü şimdi annem hiç olmadığı kadar kabullenmiş,sessiz,o kadar kendi dünyasında ki...Eminim şükrediyor evlatları ve yaşamı için ama tek bir serzeniş tek bir keşke tek bir gözyaşı olmadan...Kimbilir belki içinde hala cevaplayamadığı soruları  var ama belli etmiyor hiç.Hiç etmedi ki hiçbir zaman...Hep ağırbaşlı,hep herşeyi kabullenen,hep az konuşan ve hep boynu bükük...

Ahh anacım artık kabuğumuzda olmayalım hayat hiçbir zaman buna değmiyor. Bak bana yıllar evvel ettiğin beylik lafların tamamı benim lugatimde.Hepsini kabullendim ve hepsi o kadar doğru ki. Hepsi hala sesinle kulağımda. Ve artık eminim söylüyorum bak değimiyor anne. Hiç birşey için geç değil. Sana seni sevdiğimi söyleyemediğim tüm o zamanlar için şimdi binlerce kere tekrar ediyorum:Seni seviyorum, seni seviyorum,seni seviyorum diye...Kızdığım,kızdırdığım,küstüğüm,bağırdığım,ağlattığım tüm zamanlar içinse korkunç bir pişmanlık var yüreğimin orta yerinde...Biliyorum sen gene 'Olsun çocuğum'dersin ama ben gene söylemek istiyorum. Oğluma her baktığımda acaba ben bu zamanlarda ne yapardım acaba annem beni nasıl görürdü diye düşünmeden edemiyorum ve bu anların sayısı git gide artıyor. Ben de yaşlanıyorum anneciğim biliyorum bunlar o yüzden daha bir birikiyorlar.Gençliğimin avareliği yok olmak üzere, arada aklıma eseni yapmak dışında hemen hemen hiç yok.Ve her gün yaşanmışlıkların ve hayatıma kattıklarının beni var ettiğinin muhakemesi var üzerimde. Taaaa ilk planlamadan beni seçmen, benim bu dünyaya gelmemde aracılık etmen ve yıllardır aldığın tüm spritüalist eğitimleri,bilgileri bıkıp usanmadan anlatman,aşılaman...Biliyorum ben de seni seçtim ama bilmesem de hiçbir önemi yok. Pişmanlık değil hiç biri.İyi ki sen olmuşşsun iyi ki var olmuşsun ve beni var etmişsin.

Anneciğim emeklerin için ne kadar teşekkür etsem az. Kelimeler yetersiz kalıyor..Buraya yazmakla da olmuyor ama inan ki hissediyorum içimde.Sana hiçbir kırgınlığım yok annecim...Neden olsun ki hayatım bana yeterince kırgınlık,hüsran,acı yaşattı zaten...Bunları istesem de istesem de öğrendim yaşadım. Bedenim  bir şeyler yolunda gitmiyor diye alarm çaldığında da öğrendim.Bir dostumdan kazık yiyince de öğrendim. Aşk acısı çekince de öğrendim.Debelendim öğrendim. Düştüm kalktım,düştüm kalktım.Bu hep oldu ama sonunda KALKTIM anne...Her zaman o gücü buldum içimde senin sayende.Kilometrelerce uzakta olsam da hissettim...Ve gene seni bulurum ne zaman düşünsem biliyorum...Bulacağım...Çünkü ben senim, sen de ben...












1 Mayıs 2014 Perşembe

KIBRIS... İLK GÜNÜN KONUSU COCA-COLA...

Bugün Kıbrıs seyahatimiz başladı.Sakin olaysız bir yolculuk ve sabah erken vakitte otelimizdeydik. Fena bir kalabalık yok dolayıyla mutsuz değiliz.



Benim en çok dikkatimi çeken husus tabii ki restoran kısmındaydı. Bakıyorum kilolu ebeveynlerin çocukları da kilolu. Hatta annane,babanneler de yaşları için son derece tehlikeli kilolarda geziyorlar ve hala cömert yemek tabakları , bol  karbonhidratlar önlerinde. 4 kişilik bir aile tabaklar pilav ve patates dolu içecek olarak da 4 adet kola!!!    İnanılır gibi değil. Çocuklar 3-8 yaş aralığında. Anne babalar bunu nasıl seçiyorlar? Bir kutu kolada 8 küp şeker var her yemekte bunu çocuklarına kendi elleriyle içiriyorlar. Bu ne demektir????

Aslında şu demek iş annede ve kadında bitiyor. Bir evde sofraya ne koyarsanız fertler ve tabii ki çocuklar onu yerler.Bilinçli ve kararlı olmak zorunda olan annedir. Babalardan da duyarlı olanlar olabilir ne ala. Ama sorumluluk her zaman annededir. Hayat nasıl seçimden ibaretse çocuğa ne seçeceğini sunmak da bir maharet ve bilgi ister.Kola mı içersin çocuğum? yerine, ayran mı %100 elma suyu mu diyecek olan annedir, babadır. Ama zaten her ikisi de kola içiyorsa o çocuk her sofrada kola görür ve onu normal , olması gereken içecek sanır.
Biz Ege'ye elma suyu+soda ile harika bir içecek yarattık ve çok başarılı. Ayrıca soda+pekmez ikilisi de yıllarca bayağı tutuldu. Bunun yanında ayran,meyve şerbeti varsa bununla hazırlanan içecekler de her zaman soframızdadır.Hatta yoğurt suyu bile pek caziptir ve son derece faydalıdır.  Bunlardan birini seçmek istemiyorsa da su seçeneği var her zaman. İlla bir şey içecekse. İçmese de olur aslında yemek sırasında likit tüketmemek gerekiyor. Yemekten 20dk sonra su içmek en ideali.

Ve tabii ki her zaman yemecek kadar yiyeceği tabağa almak ve israf etmemek de gerekiyor. Belli bir yaşa gelene dek öğretmemiz gerekeli bir konu olmalı bence. Çünkü parasını verdik çatlayana dek tabaklar dolsun mantığı hem insan olmayla,hem tok gözlülükle hem de kararda yaşamakla bağdaşmıyor. Her davranışımızla örnek ve modeliz evlatlarımıza. Bu hiç aklımızdan çıklmayacak gerçektir...

İyi geceler...